İsmet İnönü 1 Mayıs geçidini Kremlin’de izlemek üzere Moskova’ya gitmişti. İhtiyar bir kalfa kadın İstanbul’da dönemin büyükçe bir siyasetçisinin evine gidiyor. Ve şöyle yakınıyor:
“İsmet Paşa, Rusya’da Bolşevik olacakmış ve artık herkes çalışacakmış, kimsenin malı mülkü olmayacakmış. Ne olur belki içlerinde sizin bir tanıdığınız vardır. Ona söyleseniz, bunamış bir kadınım bundan sonra iş bulamam. Bana İstinye’deki evimi bıraksınlar, gene üst katını kiraya verip geçinsem dursam.”
Bu satırları Falih Rıfkı Atay’ın “Moskova-Roma” kitabından aktardım. Atay üstad “Rusya’daki komünizm ve İtalya’daki faşizm deneyimlerinden yararlanabileceğini” yazmıştı.
Gidip görerek, inceleyerek.
Çünkü…
Yaşlı kalfa hanım tek örnek değildi. Genç Türkiye’nin sola
ya da faşizme kayabileceği yolunda fesat fısıltıları yaygındı.
Atatürk’e en yakın yazar olan Falih Rıfkı o nedenle Moskova ve Roma’ya gitti. Gözlemlerini yazdı.
MUSSOLİNİ VE MELONİ
Sayfaya bir karikatür koydum.
Faşist lider Mussolini ve İtalyan Başbakanı sağcı Giorgia Meloni ilebirlikte faşist selamı veriyorlar.
Aslında bu görüntü liberal demokrat batının kabusu. Son Avrupa parlamentosu seçimlerinde aşırı sağcı siyasi partiler büyük kazanımlar elde etti. “Avrupa’nın geleceği faşizm mi” sorusu gündemde.
Meloni ülkesinde bütün ipleri eline geçirmiş gibi.
Ve…
Avrupa’daki “aşırı sağ yükselişin lideri” durumunda. DNA’sı İtalya’nın Mussolini dönemi faşizmi.
VENEDİK SARAYI
Önce faşizmin kökünü bilmeliyiz ki 2024’te dallarını daha iyi anlayalım. Avrupa’da faşizmin yükselişini Falih Rıfkı Atay’ın satırlarından yansıtayım.
Mussolini’nin Venedik Sarayı’ndaki odasından çok bahsedilmiştir.
Bu, oda değil büyük bir salondu.
Kapısından girdiğiniz zaman sol nihayetinde bir masa ile bir koltuk ve iki sandalye görürsünüz. Mussolini’nin büro mobilyası bundan ibarettir.
Eğer ziyaretçiler iki kişiden fazla olursa ayak üstü konuşulur. Biz kalabalıktık.
Mussolini ne kağıdı, ne jesti, ne de uzun ve karışık cümleleri sever.
İtalyan kelimelerini bile kesip kısaltmış zannedersiniz. Tiyatromsu değildir.
Yere bir heykel gibi ağır, dik ve katı basar.
Sert değil, tereddütsüz. Kuru değil, içten gelen bir sesle görüşüyor.
Şefler yalnız büyük kafalı (Mussolini’nin kafası gerçekten kocamandı G.C),
büyük iradeli değil aynı zaman da büyük kalpli adamlardır.
İTALYA’DA ANARŞİ
Mussolini Milano’dayken Roma’da demokrasi ve liberalizm vardı. Aslında ülke anarşiye teslim olmuş gibiydi.
Birinci Dünya Savaşı’nı kazanan devletlerden biri olduğu halde İtalya kaybetmiş olanlar kadar zayıftı.
Zafere küfreden, subayları tokatlayan, fabrikaları zapt eden, mala, paraya, cana kast eden serseriler karşısında demokrat ve liberal hükümet(!)
Mussolini haykırdı:
“Ne böyle kanun, ne böyle mahkeme, ne böyle demokrasi, ne de böyle parlamento istiyoruz. Biz İtalya’nın kuvvetlerini içine alarak nizam ve otorite kurabilecek bir devlet istiyoruz.”
Karalar (faşistlerin üniforma rengi G.C) Mussolini’nin peşine takılarak Roma’ya yürüdüler. Kral III. Vittorio Emanuele hükümeti Mussolini’ye teslim etti. “Kukla kral” oldu.
Faşizm iktidarı aldığı vakit yalnız kralı değil ayanı ve parlamentoyu da muhafaza etti. Etrafına fikir adamlarını topladı.
Faşist doktrini inşa etti.
Faşist doktrine göre günün ihtiyaçlarına ve zaruretlerine uymayan demokrasi, artık eski, mesut ve sakin milletlerin bir lüksüdür.
Faşizm, demokrasi ve hürriyeti
bir tarafa atarak “dünyaya yeni bir İncil getirmiş olduğunu” söyler. Faşizme artık alay ve istihfafla bakılamaz.
Yalnız devam ediyor değil, yerleşiyor. Hatta istikbali organize ettiği davasındadır. (2024 İtalya’sı ve Avrupa’da aşırı sağın sürpriz yükselişi “istikbali organize etmek” iddiasının bir nevi kanıtı mı? G.C)
Duce diye anılan Mussolini şöyle demişti: “İtalyan milleti başka bir millet faşizmden uzaklaştığı zaman sevinmelidir. Çünkü faşizmden uzaklaştığı kadar zayıflar ve İtalyan üstünlüğünü bir derece daha temin eder.”
DUCE DİKTATÖR
Faşist devlet memlekette bütün kuvvetlere hükmedebilir.
Ve aynı zamanda halk yığınları ile sıkı temasta bulunur.
Kesin otorite sahibidir.
Faşist devlet, sınıflar arasında adalet kurar.
Sınıflardan hiç biri ötekini ezemez. Devlet memlekette mevcut bütün kuvvetlere -yalnız o- hükmeder. Faşizm bu ahengin
şefe bırakmıştır. (Duce’ye)
Bakanlar teknik teferruatla uğraşır.
Meclisler İtalya’daki hakiki kuvvetlerin artık mümessilleri değillerdir.
Halk fikir sahibi olamaz.
Mebusların seçimini yalnız halka bırakmak onu birkaç entrikacının nüfusuna terk etmek demektir.
Partilerin eline bırakmak ise kuvvetsizliğe, hareketsizliğe düşmek demektir.
Çağdaş diktatorya sendikalisttir.
Meclis İtalya’nın organize kuvvetlerine dayanmalıdır. Organize kuvvetler, sendikalardır. Sendikalar devletin içine alınmışlardır. Meclis seçimi şöyle olur:
Adayları sendikalar önerir.
Büyük Meclis tayin eder.
Millet onaylar. Faşist devlet, kapitalistleri ve ameleyi (işçileri) de içine almıştır. Meclis’e de (yasama) hükümet şefi başkanlık eder.
Sendikalara gelince, her yerde yerel bir sendika, her vilayette bir sendikalar federasyonu ve İtalya çapında konfederasyon vardır.
Çocuk yaşlardan itibaren herkese görev verilmiştir; herkes disiplin, kontrol ve kadroya altına alınmıştır. Faşizm çocuktan itibaren genç İtalyan nesli kadrosu içine almıştır. Faşizmin başarısı bu neslin istikbali demektir.
Zamanla onlar görev aldılar.
BACAĞINDAN ASILDI
İtalya’nın cennet gölü Como’yu motorla geziyorduk.
Kaptan sağdaki dağları gösterdi.
“Mussolini yenilmişti. Şu dağlardan İsviçre’ye kaçacaktı” dedi.
Ancak…
Önce oradaki bir eve saklanmış olan
sevgilisine gitmiş, geceyi onunla geçirmiş.
Ve sabaha karşı yakalanmış.
Sonu bacağından asılmak oldu.